KRİPTO PARA VE İBDA SERMAYESİ
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile ve Selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile…
Mevzu başlığımız Kripto Para ve İBDA sermayesi…
Kripto para mevzuunu niçin ele almak ihtiyacı duyduk? Şunun için…
Halihazırda çok gündem olduğu için…
Peki sadece bunun için mi? Gayet tabiiki de değil!
Öyle ya, daha evvel de çokça gündem olmuştu…
Ama bu sefer işin rengi biraz farklı, durum biraz daha ciddi galiba…
Özellikle de Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte iş daha da ciddileşmiş görünüyor…
Çünkü Trump, tıpkı dolar gibi kripto parayı da rezerv para haline getirmek istiyor…
Olur mu olmaz mı, bunu zaman gösterecek…
Kripto paranın değil rezerv para, tüm parasal işlemlerde dünyada tek para birimi olsun diye kıçını yırtanlar var…
Özellikle de Tek Dünya Devleti hayali kuranlar, yani yeni dünya düzeni kurucu iradesi olmak isteyenler, dünyada sadece geçerli akçe kripto para olsun istiyor…
Olur mu olmaz mı… Bunu da zaman gösterecek…
Kripto paranın gündem olmasının çok değişik sebebleri var. Bunlardan biri de çok kolay yoldan para kazanmak ve zengin olmak iştiyakı…
Bu şekil düşünenlerin sayıca çok olması kripto piyasasını daha bir canlı tutuyor…
Kısa yoldan köşeyi dönmek isteyenlerdir ki, akşam sabah kripto para ile yatıyor kripto para ile kalkıyor…
Kısa yoldan köşeyi dönmek isteyenlerin sadece uyku düzenleri bozulmamış, psikolojileri de bayağı bir sarsılmış gibi duruyor…
Çünkü ortada 7/24 saat hiç durmadan aşağı yukarı inip çıkan bir para çarkı var ve bu para çarkı, daha evvel ki çarklara hiç mi hiç benzemiyor.
İki tarafı keskin bir bıçak gibi, bir o tarafa yontuyor, bir bu tarafa…
Gözünü bilgisayar ekranından ayıran ne ile karşılaşacak hiç mi hiç belli değil.
Para kazanmanın ve de kaybetmenin en kolay, en kısa ve de en hızlı yolu nedir diye sorulacak olsa, tereddütsüz bir şekilde, kripto para piyasasıdır, denilebilir…
Kripto para piyasası internet ortamında tıpkı kumar bahisçiliği örneğinde olduğu gibi, yoğun bir müşteri ağına sahib.
Bu ağ öyle bir ağ ki, kadın-erkek, yaşlı-genç ve büyük-küçük demeden neredeyse yediden yetmişe herkesi ve de her kesimi içine alıyor.
İstatistiki bir bilgi vermek gerekirse, mesela Türkiye özelinde 50 milyondan fazla kişi bahis programlarını telefon veya bilgisayarlarına indirmiş.
Bu da demek oluyor ki, yeni doğmuş bebeleri dışarda bırakacak olursak, ülkenin neredeyse tamamı kumar müptelası olmuş.
Yaşasın cumhuriyet, yaşasın her tarafımıza saplanmış paslı 6 ok! Eğer o olmasaydı, emin olun ki bunların hiçbirisi de olmazdı!
Tamam da, atanız size cehennem vaad ediyor, buna ne dersiniz? Güle oynaya cehenneme mi gitmek istiyorsunuz? Geçmiş olsun!
Dijital para veya sanal para, diğer bir ifadeyle de kripto para!..
Kripto para piyasası, kriptografi teknolojisi üzerine bina edilmiştir.
Eski Yunanca bir kelime olan kriptografi, kriptos ve graphein kelimelerinden türetilmiştir.
Kriptos, “gizli” veya “saklı”, graphein ise “yazmak” manasınadır.
Demek ki kriptografi, “gizli yazı” manasına bir tür kriptoloji veya şifreleme tekniği olarak da karşımıza çıkıyor.
Kripto para özelinde söylersek, kriptografi bir tür bilgisayar yazılımdır. Bilgi ve belgeleri kodlayarak saklama veya depolama tekniği veya yazılımı.
Temel amaç, bilginin güvenli bir limanda toplanması, saklanması veya depolanması ve yine bilginin hedef noktalara güvenli bir şekilde aktarılması veya ulaştırılmasıdır.
Kripto paranın en büyük özelliği, merkezi hiçbir otoriteye ihtiyaç duymadan internet dünyasında, yani dijital veya sanal ortamda, “blok zinciri” şeklinde tarif edilen Blockchain teknolojisi kullanılarak tüm parasal işlemlerin dolaşımının sağlanmasıdır.
Halihazırda birçok alanda bir tür mübadele vasıtası olarak işlem gören kripto paranın gelecekte tüm alışverişlerde kullanılması öngörülmektedir.
Aynı zamanda bir tür yatırım aracı olarak da değerlendirilmektedir.
Paradan para kazanmanın kolay bir yolu olarak da değerlendirilen kripto para, kendi “kara” borsasını (Coinbase, Binance vs.) oluşturmuş ve yüzbinlerce heva ve heves çuvalı obez müşterisine hizmet vermektedir.
Ülke para birimleri de dahil olmak üzere, pek çok uluslararası küresel şirket, kendi kripto parasını uzun zamandır kripto borsasında değerlendirmektedir.
Daha düne kadar para sadece devletler eliyle kontrol ediliyordu.
Ama bugün, küresel dünya şartlarında her bir şirket, kendi kripto parasını piyasaya sürmeye hazırlanıyor.
Kripto para sektörü bir tür madencilik sektörü olarak da kabul edilmektedir.
Nitekim yeni kripto para birimleri, kripto para madenciliği yoluyla oluşturulmaktadır.
Kripto para madenciliği, kripto para birimlerinin işlem onaylarını ve ağ güvenliğini sağlamak amacıyla gerçekleştirilen bir işlem güçcü sürecidir.
Madenciler, karmaşık matematiksel problemleri çözerek blok zincirine yeni bloklar ekler ve bu süreçte yeni kripto para birimleri kazanırlar.
Madencilik genellikle özel donanım (ASIC cihazları, GPU'lar) ve madencilik yazılımı gerektiriyor.
Enerji tüketimi ve donanım maliyeti gibi faktörler nedeniyle, madencilik herkes için uygun olmayabiliyor.
Halihazırda kullanımda olan en meşhur kripto paralar arasında Bitcoin (BTC) ilk sırada yer almaktadır.
Bitcoin, ilk kripto para birimi olup, en yüksek piyasa değerine sahiptir.
Bugün itibariyle “1 Bitcoin” 100. 000 dolar civarında bir piyasa değerine sahibtir.
Bitcoin ardından Ethereum (ETH) ve onun da ardından Ripple (XRP) kripto para piyasasının en meşhurları.
Halihazırda coin ve alt coin şeklinde oluşturulmuş yüzlerce kripto para, kendine has ve hususi kripto borsasında işlem görmektedir. İşlem hacmi trilyon dolarlarla ifade edilmektedir.
Kripto para piyasası internet dünyasında, sanal veya dijital ortamda cereyan eden tüm parasal işlemlerin dağınık bir bloknotta güvenli bir şekilde toplanması, kodlanması, kaydedilmesi ve dahi muhafaza edilmesini vaad etmektedir.
Sahte para dolaşımını engellemek, her türlü para transferini çok kolay, çok hızlı ve de çok güvenli bir şekilde gerçekleştirmek diğer vaadleri arasında yer almaktadır.
Günümüz dünyasında devletlerüstü bir statü kazanan devasa büyüklükteki küresel şirketler, siyasi iktidarlar üzerinden tüm dünya devletlerini, tüm dünya devletleri üzerinden de tüm dünya halklarını sevk ve idare etmenin tılsımına ermişlerdir.
Deccalizmin gönüllü tetikçiliğini yapan ve paradan para kazanma iradesi gösteren malum faiz lobisi, her şart altında kara paralarına güvenli bir liman aramışlardır.
Teknik ve teknoloji üzerinden bulabildikleri en son büyük ve devasa “liman”, hiç şüphesiz ki kripto para dolaşım sistemi veya “blok zinciri” mânâsına blockchain teknolojisi olmuştur.
Yukarıda “teknik ve teknoloji” ve “güvenli liman” ifade kalıplarına yer verdik.
Burada çok ilginç bir noktaya temas etmek istiyorum. Hıristiyan-Yahudi Batı kültür ve medeniyetinin hâkim olduğu günümüz dünyasında en önemli kültür unsurlarından biri de modern spor dünyasıdır.
Spor kelimesinin etimolojik kökenine inmek icab ettiğinde görülecektir ki, “Oyun, eğlence ve hobi” mânâsında İngilizce sport kelimesinin iştikakları arasında yer alan port kelimesi de “liman” mânâsınadır.
Port kelimesi aynı zamanda “kapı” veya “geçit” manasınadır.
Ezoterik kültür simsarlarının ağzında pelesenk olmuş “portal kapısı” veya “portal geçidi” lafları daha ziyade sükse yapmak için kullanılsada, aslında çok derin ve çetrefilli bir ifade kalıbıdır
İngilizce portal “büyük kapı” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük, Nişanyan Sözlükte anlatıldığı üzere, Latince porta “kapı” sözcüğünden +al ekiyle türetilmiştir ve Hintavrupa Anadili yazılı örneği bulunmayan por-teh (por-tā) “kapı, geçit” biçiminden evrilmiştir.
Spor kelimesinin etimolojisinde yer alan port kelimesi, aslında çok “efsunlu” bir kelime olup dünden bugüne malum küresel muktedirler tarafından çok etkin ve de yetkin bir şekilde kullanılmaktadır.
“Liman” mânâsına port kelimesi modern spor dünyası üzerinden tüm dünya insanının sevk ve idaresinde kullanıldığı gibi, teknik ve teknoloji dünyası üzerinden de yine tüm dünya insanının sevk ve idaresinde, mesela internet ağı veya portalı üzerinden de çok etkin ve yetkin bir şekilde kullanılmaktadır.
Burada dikkat çekmek istediğimiz önemli bir mevzu var ve o da, teknik ve teknoloji kavramlarıyla da doğrudan ilişkili olarak, meselâ “hız” kavramıdır.
“Zamanla yarışmak” şöyle dursun, zamanı ortadan kaldırmak gibi bir heva ve heves üzerinden hareket edildiği de çok açıktır.
Bu mevzu, ruhçuluğun en büyük delili olarak, meselâ İslâm tasavvufu üzerinden halledilmiş bir mevzudur.
İslâm tasavvufunda tayy-i mekan ve tayy-i zaman kavramları mevcuttur ve “zamanı aşmak” gayesine matuftur.
Sporda teknik kavramına getirilen tarif, “hız” mevzuunda çok dikkati şayandır. Sporda teknik, “bir hareketin en az enerjiyle, en kısa zamanda ve en doğru bir şekilde yapılması ameliyesidir.”
Diğer taraftan, mesela sporda “rekor kırmak” esprisi, hız, kuvvet ve yükseklikle alakalıdır ve müntehasında “zamanı aşmak” gayesi gütmektedir. Meselâ atletizmde bir kısa mesafe koşucusu, koşu mesafesini “sıfır zaman”da koşmak için çaba sarfetmektedir.
Neyse, mevzu bu olmadığından biz tekrardan mevzuumuza geri dönelim.
“Hız”, zaman ve mekanda işlerin çok acil bir şekilde görülmesi manasınadır.
İçinde yaşadığımız yeni zaman mekanda, çağın en bariz karakteristik özelliği nedir diye bir soru sorulacak olsa, verilecek en makul cevap “hız” olsa gerektir.
“Hayırda acele etmek” sözü bir yana, meselâ “acele şeytandandır” mutlak ölçüsü, işlerin çok acil bir şekilde görülmek istenmesinin mahiyetini de ele vermektedir.
“Tek dünya devleti” hayali üzerinden yeni dünya düzeni kurucu iradesi olmak heva ve hevesinde olan şeytanî klik, dünden bugüne, meselâ modern sporlar üzerinden bütün bir dünya insanını beşikte uyutur gibi uyutmak ve oyalamak istemektedir.
“Tehlikeli yer” mânasında olan stad kelimesinden mülhem, devasa stadyumların birer “beşik” olarak kullanılmak istendiğini de hatırlatmak isteriz.
Yine aynı klik, meselâ internet ağı veya portalları vasıtasıyla da topyekün dünya insanını kendine bağlamak ve manipüle etmek istemektedir.
Diğer taraftan, meselâ modern sporların kalbi konumunda olan futbol, adeta seküler bir din, dünya dini olarak bütün bir insanlığa dayatılmaktadır.
Bununla beraber, meselâ modern spor dünyasının en büyük organizasyonu olan modern olimpiyat oyunları, özellikle de oyunların açılış törenleri, adeta satanist ve de paganist birer ayinmiş gibi kurgulanıp servis edilmektedir.
Bu arada, modern olimpiyat oyunlarında, mesela olimpizm felsefesinin en temel referans noktası olarak, “daha yüksek, daha güçlü, daha hızlı…” şeklinde bir doviz kullanılmaktadır.
Bu dövizde geçen “daha hızlı” ifade kalıbı kimin umurunda acaba?
Ve neyi temsil etmektedir?
Bu sunumun muhtevası bu soruların da cevabını vermektedir aslında!
Kanaatimce, Hıristiyan-Yahudi Batı kültür ve medeniyetinin tasarrufunda şekillendirilen modern dünyada en büyük hastalık, “hız” hastalığıdır.
Eşya ve hadiselerin seyrinde her şey o kadar çok hızlı seyrediyor ki, üzerinde zerre-i miskal dahi düşünmek asla ve kat’a mümkün olmuyor!
“Hızlı olmak” mânâsına her iş ve eserde “acil” modunda yaşamak, teknik ve teknolojik gelişmelerin doğurduğu bir hastalık olmaktan çok, aslında nefsin temsilcileri olarak beliren modern dünya muktedirlerinin bulaştırdığı emansız bir hastalık olarak değerlendirilirse yeridir.
Modern dünyada tüm işler veya ilişkiler ağı çok hızlı, çabuk ve atik bir şekilde gerçekleştirilmek istenmektedir.
Halbu ki, mutlak ölçü ile de sabit olduğu üzere, “acele şeytandır, teenni ise Rahman’dan.”
Demek ki, her iş ve oluşta kalb hakikatinde bitişik ve iki zıt kutup hâlinde beliren ruh ve nefs arasındaki kavga hak ve batıl, iman ve küfür, mümin ve kafir, hasılı İslâm ve diğerleri ve dahi Mehdiyyet ve Deccaliyyet arasında cereyan etmektedir.
Hak ve batıl kutupları arasındaki bu savaş, insan ve toplum meselelerinin halline dair tüm meslelerde kendisini çok bariz bir şekilde göstermektedir.
Bu savaşın kıyamete kadar devam edeceğine hiç şüphe yoktur. Mehdi beklentisi içerisinde olanlara hassaten duyurulur!
Evet, kripto para, “hız” çağında paranın çok hızlı bir şekilde dolaşımını sağlıyor.
Bu arada, meselâ kripto para işlemlerinde merkezi hiçbir otoriteye ihtiyaç duyulmaması merkezi bir otoritenin olmadığı anlamına gelmiyor.
Kanaatimce, her halükarda merkezi bir otorite var ve esas paranın “kripto para” olma özelliği de buradan kaynaklanıyor.
Yani “kripto para” belirli bir manaya yataklık teşkil eden belirli bir surettir ve bu surette tecellî eden mânâ, Deccalizm’den başkası değildir.
Evet, paranın sahibleri kara paralarını “kripto para” ile şifrelerken, “suret mânânın aynıdır” sözünden mülhem söylersek, bizzat kendilerini de şifrelemiş olmaktadırlar.
Kripto para, para sahiblerinin sureti olarak da okunabilir.
“Merkeziyetsizlik” yalanı üzerine kurulu merkezî otorite, kumarhanede “kasa” her ne ise, kripto para işlemlerinde kullanılan “yapay zeka” sistemindeki “yazılım sektörü” de odur.
Kumarhanede her daim “kasa” kazanır, kripto para işlemlerinde ise “yapay zeka” üzerinden muktedirlerin ta kendisi!
Dolayısıyla da her daim sadece sistemin sahibleri kazanıyor. Halihazırda muktedirlik, “yapay” bir şekilde Deccalizm üzerinden yürüyor veya yürütülüyor.
“Yapay zeka” karşısında kendince oyun oynayanlar bazen kazanıyor bazen kaybediyor gözükse de, aslında bir tür kumar faaliyeti çerçevesinde her daim kaybeden olarak kayda geçiyor.
“Yapay zeka”, “beşer zekası” karşısında konuşlandırılan bir tür “teneke” kimlik, “bireysel” kişilik veya ruhsuz bir kliktir, denilebilir.
Her an değişen ve gelişen eşya ve hadiseler müvacehesinde her daim ve kaim olan savaş, kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs arasındaki savaştan mülhem ruh ve madde arasındaki savaştır.
Dolayısıyla da hak ve batıl mânâsını mündemiç iman ve küfür, mümin ve kafir, diğer yani İslâm ve diğerleri arasındaki savaştır. Diğer bir ifadeyle de Mehdiyyet ve Deccaliyyet arasındaki savaştır.
Evet, kripto para, bu gidişle başta kâğıt ve metal para olmak üzere, diğer tüm değer ölçüsü metal veya madenlerin yerini alacak gibi görünüyor.
Kâğıt ve metal paranın bir alternatifi gibi algılansa da kripto para, aslında altın madenine bir rakip olarak servis edilmektedir.
Fed Başkanı Jerome Powell, “kripto para doların değil, altının rakibidir” derken yerden göğe haklıdır.
Demek ki sanıldığının aksine kripto para, kâğıt paranın değil, altının bir alternatifi olarak sanal alemde dolaşıma sokulmuştur.
Bunun derinliğinde yatan esas saik üzerinde birazdan duracağız ve bunun kıyamet alametlerinden biri, belki de en önemlisi olduğuna temas edeceğiz.
“Para” kelimesinin güç, kuvvet, kudret ve irade ile olan yakın ilişkisi bir yana, “sanal para” kelimesinde yer alan sanal kelimesini san ve al şeklinde iki ayrı kelime olarak ele alalım ve ortaya ne çıkacak üzerinde birazcık olsun düşünelim.
San kelimesini zan olarak okuyalım ve ortaya zan al şeklinde bir manzara veya emir kipi çıkacağı hemencecik anlaşılır.
Zandan sakınmak lazım geldiği hadîs ile de sabittir. Hadîs meâli:
“Zandan sakının; zira zan, sözün en yalanıdır. Başkalarının mahremiyetlerini araştırmayın, konuşmalarını dinlemeyin, sırf dünyalık kazanma ve zevkler peşinde birbirinizle yarışmayın, birbirinizi çekememezlik yapmayın, birbirinize buğz etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin ve ey Allah’ın kulları kardeş olun!
Kripto para piyasasını takip edenler veya en azından bu piyasanın nasıl bir seyir takip ettiği hakkında bilgi sahibi olanlar, yukarıdaki hadis-i şerifi bir kere daha okusunlar.
Bakalım ne görecekler?
Hadîsteki tüm vurgular, dikkatli bir göz tarafından bakıldığında, kripto para piyasasının temel karakteristik özellikleri ile ne kadar çok benzeştiğini hemencecik görecektir.
Peygamber sözü, “zamanüstü” bir keyfiyeti haiz olduğundan, zaman ve mekân içerinde olup biten tüm hadiselerin mahiyetini de faş edicidir.
Şeriatte zan yerilir, hakikatte ise ne yerilir ve ne de övülür.
Çünkü, hakikat budundan bakıldığında Allah, kulunun zannettiği gibidir. Kutsî hadîs meâli:
“Ben kulumun zannı üzereyim. Beni zikredip andığı sürece onunla beraberim. Çölde devesini kaybedip sonra bulan kimsenin sevinmesinden çok, Allah Teâlâ, kulunun tövbe etmesine sevinir. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Eğer o bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım.”
Bilmek gerekir ki, bir kafiri kâfir yapan Allah Resûlü’nü inkâr ve bunun tabii bir neticesi olarak da, Allah hakkındaki mihraksız zannıdır.
Mü’mini mü’min yapan ise, Allah hakkındaki zannında Allah ve Resûlü’nün bildirdiği, öğrettiği ve gösterdiğini kendisine rehber edinmesidir.
Zann kelimesinin kelime mânâsında görünen de bundan başkası değildir:
Lügatta “kuşkulanmak, kesin bilgiye ulaşmak, itham etmek” anlamlarındaki zan (zann) masdarından isim olup hem “yakīnin zıddı, kuşku, kesinleşmemiş kanaat” hem de “ilim, düşünüp taşınarak ulaşılan kesin bilgi” mânasına gelir. (https://islamansiklopedisi.org.tr/zan)
Bilindiği üzere, modern dünyanın şekillendirilmesinde Rene Descartes’ın Kartezyen veya İkicilik manasına Düalizm felsefesi, “kuşkuculuk” olarak da adlandırılmıştır. “Cogito ergo sum”, yani “düşünüyorum, öyleyse varım” önermesi, Descartes’ın en önemli ve en temel önermesidir.
Bu önerme, “bir” olan varlık karşısında ikinci bir varlığın yerleştirilmesini öngörmektedir.
Bu önerme esas itibariyle, “bir”in kendi üzerine katlanışına mani olmak için mottolaştırılmıştır da denilebilir.
Bu motto bugün, “son ve som Tevhidi ruh ve anlayış sistemi” olarak beliren “Yürüyen Büyük Doğu: İBD” ruh ve fikir sistemi tarafından yerle bir edilmiştir.
“Beşer zekası” üzerinden kemale erdirilen “Vahdaniyyet Düşüncesi”nin son ve som hâli, “Her şey O değil, O’ndandır; bu manada O’dur.” terkibî hükmünde düğümlenmiştir, denilebilir.
Evet, bu terkibi hüküm, “beşer zekası” üzerinden anlamlı olan duygu ve düşünce dünyasında, Descartes’ın varlık ve düşünce arasındaki çarpık ve de eksik olan ilişkisini ortadan kaldırmıştır.
Yarım oluş veya olamayışlara sebebiyet veren bir çıkmazdan düşünce dünyasını kurtarmıştır.
İBDA Mimarı’nın “düşünce varlığın aynıdır” önermesi, esas itibariyle “varım öyleyse düşünüyorum” önermesini de beraberinde getirmiştir.
Mevzumuz bu olmadığından bu mevzuyu da burada bitirelim.
Evet, Blockchain kelimesindeki chain kelimesi, fonetik olarak çin veya cin kelimelerini de çok yerinde tedai ettirmektedir.
Çin veya cin kelimesinin “gizli” manasından mülhem “blockchain” hakkında, “gizli blok” şeklinde bir okuma yapmak pek mümkün görünmektedir.
Dolayısıyla da “gizli düzen” veya “saklı düzen”in “gizli kasa”sı şeklinde bir okuma yapmak da kaçınılmaz olmaktadır.
Blockchain, “gizli veya saklı düzenin gizli kasası” şeklinde okunsa yeridir.
Bu “kasa” öyle bir kasa ki, bildik kasalara hiç mi hiç benzemiyor.
Kanaatimce bu kasa, Deccalizmin bütün sırlarını içinde saklayan bir “gizli kasa” olarak da okunabilir!
“Tabut-u sekine”den mülhem, onun tam zıddı mânsına, “Tâğut-u sekine” mi demek gerekiyor, bilemedim doğrusu!
“Mutlak ölçü” ile de sabit olduğu üzere, “İstikbâl İslamındır” ve “Allah nurunu tamamlayacaktır. Kâfirler istemeseler de.”
Yine “Mutlak ölçü” ile de sabit olduğu üzere, “Allah kafirleri de dinine hizmet ettirir.”
Sözkonusu “mutlak ölçü”de “tamamlanması gereken Nur”dan kasıd, hiç şüphesiz ki “Kelime-i Tevhid Nuru”dur.
Bununla beraber, “bütün varlığın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı” Allah Sevgilisi’nin şahsında tecelli eden hakikatin “Muhammedî Nur” olması bir yana, bu “Nur”un kıyamete kadar bâki olması da yine “Mutlak ölçü” ile sabittir!
“Ettik size bir oyun” mutlak ölçüsü ise ayrıca kritik edilmesi gereken final “mutlak ölçü” konumunda!
Denilebilir ki, “Kelime-i Tevhid Nuru”na suret teşkil eden “Muhammedî Nur”, Allah Resûlü’nün “Kulluk Makamı” olarak da belirmiştir. Ve;
“Muhammedî Nur”a “Veraset yolu” üzerinden suret olmak davası ise, hak yol davası olarak kıyamete kadar bâkidir.
“Beşer zekası” üzerinden “Vahdaniyyet Düşüncesi”nin kemale erdirilmesi davası veya mevzuu, esas itibariyle “Kulluk Makamı” üzerinden yerini, değerini ve izahını bulur, denilebilir.
Büyük Şahid İBDA Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, “Vahdaniyyet Düşüncesi”ni “Beşer zekası” üzerinden kemale erdirdiğinden dolayıdır ki, dünyaya gelmiş en son büyük ve güzel insan olmak vasfını da ziyade hak ediyor.
“Son ve som Tevhidî ruh ve anlayış sistemi” hâlinde beliren ve “İstikbal İslamındır” mutlak müjdesine yataklık eden “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ruh ve fikir sistemi “Vahdaniyyet Düşüncesi”ni kemale erdirme mevzuunda bariz delildir.
“Her şey O değil, O’ndandır; bu mânâda O’dur” terkibi hükmü ve “Attığın zaman sen atmadın, Allah attı.” “Mutlak ölçü”sü, bu mevzuda hiçbir itiraza yer bırakmamaktadır.
Vakti zamanında, meselâ Firavun ve onun Sihirbazlarının durumu karşısında Hazret-i Musa Aleyhisselâm’ın Asasının müjdeci vasfı, Talût ve Calût arasındaki savaşta Davud’un bir sapan taşı ile Calût’u yere sermesi ve kellesini kılıç ile alması ve en nihayet, Allah Resûlü’nün Bedir Savaşı’nda Kureyş ordusunu Allah’ın yardımı ile yenmesi ve tüm azılı kâfirleri bir kuyuya boca etmesi!
Bütün bu müjdeci vasıfların “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ruh ve fikir sisteminde mündemiç olduğunu bilmek gerekiyor.
Bu manadan olarak; yüzde yüz yatırım tavsiyesi:
Maddi ve manevi sermaye piyasasında iki zıd kutup hâlinde beliren iki büyük temsilciden biri “Kripto Para”, diğeri ise “İBDA sermayesi”dir, denilebilir.
Ben şahsen, bütün varidatımı İBDÂ sermayesine yatırmaktan yanayım!
Çünkü; bu yol bu uğurda, meselâ ölürsen şehid, kalırsan gazi ödülleri var!
Bu iki zıd kutup sermaye taraflarından biri “ruh kutbu’nun, diğeri ise “nefs kutbu”nun sermaye kasası veya temsilcisi olduğu çok açıktır!
Son tahlilde biri dünyevî, diğeri ise uhrevî iştahı kabartıyor.
Birinde ödül veya kazanç bu dünya ve ötesinde, yani ahirette, diğerinde ise sadece bu dünya ve terekesinde! “
Kripto para sisteminde kişinin kendi öz sermayesi veya birikimi sözkonusu.
İBDA sermayesinde ise mevzu çok daha derin ve çetrefilli!
“Peşin fikir hikmeti” üzerinden kâri ve zararı tamamen kişinin kendisine ait olmak üzere verilen “ruh ve fikir” sermayesi, İBDA sermayesi olarak anlam kazanıyor.
Nitekim “İBDA, kâri ve zararı kişinin kendisine ait olmak üzere sermaye vermek” mânâsınadır.
İBDA sermayesi ile hem bu dünya ve hem de öteki dünya için büyük bir yatırım sözkonusu!
“Attığın zaman sen atmadın, Allah attı” mutlak ölçüsü istikametinde şekillenen “Yeni Dünya Düzeni”, Allah’ın bizzat Resûlü’ne vaadinin gerçekleştirilmesi sürecini de beraberinde getiriyor.
Hal böyle olunca, iki zıt kutup arasındaki müsabaka veya mübarezede Kimin kazanacağı izahtan varestedir.
Öyle ya; “La galibe illallah: Galib olan Allah’tır.”
“Blockchain” üzerinden işin içine çin, dolayısıyla da cin girdiyse eğer, işler çok fena karışacak demektir!
Çin, yeni dünya düzeni kurucu iradesi olmak mevzuunda, sadece sadık köpek rolünde!
İslam tasavvufunda köpek, nefsin sureti olarak da kabul edilir.
Nefs ise kafir hükmündedir.
İmam-ı Rabbani Hazretleri, “nefs kafirdir” der.
Kafir nefs, kalb hakikatinde bitişik ruh kutbunun zıddı veya antitezi rolünde!
Bütün derdi, imtihan dünyasında ruha pusu kurmak! “
Nefsin pususu” denilen durum.
“Nefs-i natıka”, yani “konuşan nefs” üzerinden “ruh”, insan olmanın hakikatini de temsil ediyor.
Ruha pusu kurmak isteyen nefsin durumunu buradan çözümlemek mümkündür.
Yeni dünya düzeni kurucu iradesi olmak, esas itibariyle “İstikbal İslamındır” mutlak müjdesi ile de doğrudan ilişkilidir.
“Nefs kutbu”nu temsil edenleri kastederek, “Aksiyonlarını da bizden alıyorlar” sözü bir yana, “ruh kutbu”nu temsil eden olarak, “Sadece bizim mutlakımız konuşuyor” sözlerinin sahibi İBDÂ Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mizebeyoğlu, “Adalet Mutlak’a” isimli konferansında, “Yeni dünya düzeni kurulacaksa bizde diyoruz ki buradan başlasın” sözünü niçin söylemiştir acaba?!
Burada ilginç ve yerinde bir noktaya temas edelim..
İBDA Mimarı eserlerinde, İslam tasavvufu büyüklerinden bir tecrübeyi paylaşıyorlar (meâlen):
Büyüklerden biri nefsine o derece muhalefet ediyorlar ki, ona onun istediği hiçbir şeyi vermiyorlar.
Hiçbir şey vermemekle kalmıyor, ondan büsbütün kurtulmak adına onu ağzından dışarı atıyor, tükürüyorlar.
Sonrasında ise nefsin köpek suretinde kıyıda köşede biriken yiyecek kırıntılarına doğru hareket ettiğine şahidlik ediyorlar vs.
Tam o esnada gaybten bir ses duyuyorlar: “Onu tekrar içine al çünkü biz seni onunla sevdik!”
Evet, “nefsin de bir hakikati var” ve hayatın devamı açısında zaruri olduğu kadar, ruhun tekamülü için de zaruridir!
Üstada Necip Fazıl’ın “Düşmanıma” isimli beyti:
“Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..”
Şiirdeki “hız” kelimesinin ne mana ifade ettiği daha evvelki anlattıklarımızdan süzülebilir.
Acelenin şeytandan olması ve bunun da nefs, kafir ve en nihayet Deccalizm ile ilişkisi bir yana, apaçık hakikat olan şeriatın hakikatinin yeni zaman ve mekanda zahir olması mânâsına Mehdiyyet ile olan yakın ilişkisi, bihakkın nefs terbiyesini de davet etmektedir.
Buradaki nefs terbiyesinin ne mana ifade ettiğini, İBDÂ Mimarı’nın, “Batının zahire çıktığı bir zaman diliminde yaşıyoruz” sözünden süzmek gerekiyor.
Ehl-i tasavvufun göze alması gereken en adi işin ölüm olduğu şuuruyla, İBDÂ Diyalektiğinin temel şiarı: “Şehidlik şuuru”!
Nefsin ilkin dışarı tükürülmesi ve sonrasında onun tekrardan içeri alınması mevzuuna devam edelim.
Kanaatimce bu tür bir tecrübe, İBDÂ Mimarı’nın da tecrübeleri arasında yer almaktadır.
Bu son ve som hâl şu manada çok önemli bir tecrübe olsa gerektir:
Hazret-i Musa Aleyhisselâm ve Firavun’un Sihirbazları arasındaki mübarezeden mülhem söylersek, yalan yutan “kara yılan” şeklinde bir okuma yapmak sanırım tam yerinde olacaktır.
Öyle ya; yeni dünya düzeni kurucu iradesi olmak liyakat şartı, “İstikbal İslamındır” mutlak müjdesi ile de doğrudan ilişkili olduğuna göre, mesela “İstikbal İslamındır” mutlak müjdesine yataklık ettiğinden dolayıdır ki “Yürüyen Büyük Doğu: İBD” ruh ve fikir sistemi, yeni dünya düzeni kurucu iradesi olmak liyakat şartını haizdir.
Bu mevzu, kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs arasındaki mücadelede galip olacak olanın “ruh” olduğunu da ayrıca göstermektedir.
İktidar mücadelesinde bütün mesele kimin kime yer göstereceği meselesidir.
Kâfir mi Müslümana yer gösterecek, yoksa Müslüman mı kâfire yer gösterecek?
Yeryüzü Müslümana mescid kılındığına ve “İstikbâl İslamındır” mutlak müjdesi Allah Resûlü’nün şahsında Müslümana bir yük olarak yüklendiğine göre, gayet tabiiki de Müslüman o dur ki, kâfire yer gösteren olmak zorunda!
Bundan dolayıdır ki kâfir olan nefs velev ki dışarı tükürülsün, onu tekrardan içine almak da bir zorunluluk oldu!
Kıyamet öncesi yeni zaman ve mekânın dil ve diyalektiği İBDA Diyalektiği olarak belirdiğine göre, denilebilir ki “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ruh ve fikir sistemi, mukadderata açılan yegâne “büyük kapı”dır.
Bu kapı, ezoterik simsarların akşam sabah gevezeliğini yaptığı “boyut kapısı” ile uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur.
İBDA sermayesi, Kripto para karşısında sanal altın, yalancı altın, sahte altın karşısında reel altın, gerçek altın, sahici altın olarak da okunabilir.
Bu durum hem bâtında böyledir, hem zâhirde böyledir ve hem de hakikatte, yani berzahta böyledir. Biline!
İnsan âlemine nisbetle “gizli” bir alem olan Cinler âlemi, âlemlerden bir âlemdir ve tıpkı insanlar gibi emir ve yasaklar çerçevesinde mükellef varlıklardır.
Yani son din olan İslâm üzerinden hesaba çekileceklerdir.
Cinler, daha ziyade viranelerde, pislik ve dağınık ortamlarda yaşarlar. İnsanlardan ve atlardan evvel dünyada hakim güç olarak yaşayan cinler, çok fitne ve fesad üzere olduklarından, dünyada iken dünyaya sürgün edilmişlerdir.
Ömürleri uzundur, yalan söylemeyi pek severler ve çokları da şerlidir.
Tıpkı şeytan gibi ateşten yaratılmışlardır.
İnsan ise, topraktan yaratılmıştır.
Topraktan yaratılmış olmak, yeryüzü hakimiyetinin insana verilmiş olmasının da naif bir hikmeti olsa gerek!
“Kripto para” genellikle iki yöntemle üretiliyor. Birincisi (mining) denilen “madencilik”, diğeri ise (pre-mining) denilen “ön satış” şeklinde.
Madencilik denilen mevzu, karmaşık matematiksel problemleri çözerek yeni “kripto para” birimlerinin blok zincirine eklenmesi işlemidir.
Bu işlem, ağın güvenliğini sağlamak ve işlemleri doğrulamak için gerekli görülmektedir.
“Ön satış” ise, kripto para biriminin genel kullanıma sunulmadan önce belirli bir miktarının imal edilmesi ve satılmasıdır.
Merkeziyetsizlik, anonimlik, güvenlik, küresellik ve şeffaflık gibi özellikler, kripto paranın bariz özellikleri arasında yer almaktadır.
Tüm bu özellikler, kafir nefsin temsilcileri tarafından kurgulanan küresel sistem veya yeni dünya düzenlerinin de bariz özellikleri arasında yer almaktadır.
Bütün bu özelliklerin tek bir gayesi var ve o da, para merkezli küresel bir güç olarak varlıklarını devam ettirilebilmek ve garanti altına alabilmektir.
Yoksa devlet veya milletleri, toplumları, halkları, insanları çok düşündükleri için değil!
Merkezî hiçbir otorite veya hükümet tarafından kontrol edilemez oluşları (Merkeziyetsizlik), devletlerüstü bir noktada konuşlanmak istedikleri içindir.
Peki, devletlerüstü bir konumda konuşlanmak istemelerini neye bağlamak lazım?
Bunun tek bir cevabı vardır. O da, kendilerini her alanda görünmez kılmak istiyorlar. Bundan dolayıdır ki tüm piyasa şartlarını da “anonim” kılmak istemektedirler.
Anonimlik, herkesin mevzuya dahil olduğu, fakat hiç kimsenin sahiblik iddiasında bulunamayacağı bir durumu ifade eder.
İlâhlık iddiasında olanların tam olarak istediği de bundan başkası değildir.
Yeter ki kimlikleri açığa çıkmasın, gizli kalsın.
Güvenlik dedikleri şey aslında sadece tüm varlıklarının güvence altına alınmasından başkası değildir.
Kriptografi teknolojisi üzerinden kripto para icadını da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.
Para sahteciliğinin önlenmesi meselesi, paranın serseri dolaşımından duydukları rahatsızlığa işaret ediyor.
İcad ettikleri kripto paranın küresel olmasını istemeleri ve bunu tüm dünya devletlerine dayatmaları, tüm dünyada konuşlanan küresel şirketlerin devletlerüstü statüsünün teyidi anlamına geliyor.
Şeffaflık meselesine gelince, o da tam bir safsata!
Blockchain, şifrelenmiş bir “blok zinciri” üzerinden herkesin gözü önünde tüm parasal işlemlere ardına kadar yol vermek demek.
Bütün bunlar olurken, aslında sadece kasanın bizatihi kendisi gizli? Kasa sahibi ise kasanın içinde gizli!
İBDA Sermayesine gelince, o da şu:
Herşeyden evvel İBDA Sermayesi kontrolsüz bir sermaye değildir.
Dolayısıyla da “merkeziyetsizlik” mevzu dışıdır.
Tam aksine, İBDA sermayesi sonuna kadar merkeziyetçidir.
İlkin Allah katında, sonra İslâm Şeriatı nizamı sathında ve en nihayet vicdan sahiblerinin vicdan ukdesinde her daim kontrol altındadır ve bu, meselâ “Başyücelik Devleti”nde “Sermaye ve Mülkiyette Tedbircilik” ve dahi “Müdahalecilik” prensiblerine mevzudur.
Daha evvel, kripto para işlemlerinin haberi verilen kıyamet alametlerinden belki de en önemlisi olan bir alamet ile ilişkilendirilebileceğini söyledik.
Sözkonusu alametin ne olabileceği üzerinde birazdan duracağız.
Ama ilkin bir hatırlatmada bulunalım.
Herşeyden evvel kripto para, bir tür “madencilik” sektörü olarak da değerlendirilmektedir.
Ve aynı zamanda, meselâ doların değil de, altın madeninin bir rakibi olarak değerlendirilmektedir.
Bu önemli!
Şu mânâda önemli.
Bilindiği üzere altın, alemde bulunan tüm madenler içerisinde hem işlenmeye ve hem de kullanmaya en elverişli çok değerli bir maden olarak kabul edilmiştir.
Tüm kültür ve medeniyetler tarafından bunun bu şekil kabul edilmesinin çok değişik sebebleri olabilir, ama son tahlilde altın, bir “değer veya kıymet ölçüsü” olarak dünden bugüne varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
Altın hakkında çok çeşitli fikrî, ilmî ve hikemî değerlendirmelerde bulunmak mümkündür.
Mevzuumuzla alakalı olarak biz de burada kısa bir değerlendirmede bulunacağız.
Gerçi daha evvelki değerlendirmelerden bir derleme şeklinde olacak ama, yine de ilişkilendirildiği mevzu ile ile ilgili olarak, orijinal bir değerlendirme olacağı kanaatindeyiz.
Allah, insanlar arasında Veli kullarını nasıl nadir yarattıysa, madenler içerisinde de altını o şekilde yaratmıştır.
Tüm kültür ve medeniyetlerde altının bir “değer ölçüsü” olarak kabul görmesinde altının bu vasfı birinci derecede önemlidir.
İslam tasavvufunda altın ilkin Allah’a sonrasında ise güneşe remz teşkil eder.
Gümüş ise ilkin Allah Resûlü’ne sonrasında ise aya remz teşkil eder.
Kıyamet öncesi “Kendinden Zuhur” hikmetini mucib Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm ise, altın ve gümüş arasında “berzah” keyfiyetinde vücud bulmuştur, denilebilir.
Ne ay ve ne de güneşe remzdir, ama illa ki her ikisine de remzdir çünkü, onun sureti dolunay üzerinden vücud bulmuştur.
Dolunay ki güneş ve ayın tam olarak örtüştüğü noktaya işaret eder. Ve ayın 14 veya 15. gününe denk gelir.
Güneş ve ayın birbirinin aynı olduğu noktaya işaret eder.
Dolunay ne güneştir ve ne de aydır. Hem güneştir ve hem de aydır.
Dolunay, güneş gibi gündüzün değil, gecenin güneşidir.
Karanlığı aydınlatır…
Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm’ın bir gecede yetiştirileceğine dair hâdîs bu yönüyle kimin umurunda acaba?
Her neyse!
Demek isterim ki, “kripto para”, kripto para piyasasına hükmedenler tarafından altın madeninin yerine ikame edilmek istenmektedir.
Çünkü kendilerini yeryüzünde İlâh olarak kabul ettirmek istemektedirler.
Değilmi ki nefsin temsilcisi olmak, son tahlilde İlâhlaşmak iştiyakını da beraberinde getiriyor.
Nefs o dur ki, “ruhlar alemi”nde Allah’ın “Ben Kimim?” sualine karşı, “sen sensin, bende benim” cevabını vermiştir.
Ruh ise “Sen bizim Rabbimizsin!” cevabını vermiştir.
Şimdi dikkat!..
Kripto para, diğer bir ifadeyle de sanal para, gerçek olandan hareketle, sanal kelimesini “san” ve “al” şeklinde bir ayrıma tabi tutmuştuk ve bunu da “zan al!” şeklinde bir emir kipine bağlamıştık.
Sonrasında ise, Descartes’ın Dualizm, yani İkcilik, yani Kuşkuculuk felsefesi ile doğrudan ilişkilendirmiştik.
Malum muktedirler, yani kara para babaları, diğer bir ifadeyle de nefsin temsilcileri olarak beliren Deccalizmin tetikçiliğini yapan şeytanın dölleri, yeni dünya düzeni kurucu iradesi olmak istemektedirler.
Ama onların kurmak istediği yeni dünya düzeni bizim anladığımız mânâda dünyada yeni bir dünya düzeni kurmak değildir.
Evet, biz Müslümanlar olarak dünyada yeni bir dünya düzen kurmak istiyoruz ve bu düzenin İslam şeriatine nisbetle gerçekleştirilmesini teklif ediyoruz.
Ama şeytanın dölleri bundan daha fazlasını gerçekleştirmek istiyor.
Şeytanın dölleri, Allah’ın yarattığı dünya karşısında yeni bir dünya, sanal bir dünya yaratmak ve sonrasında ise onun içerisinde kendi düzenlerini kurmak istiyorlar.
Allah’a eş koşmanın en den’i ve de şen’i bir adımı olarak, kendilerini yeryüzünde Allah’ın yerine ikame etmek istiyorlar.
Yani nefse düşen nasipsiz bir “pay” hâlinde, kendilerini İlâhlaştırmak istiyorlar.
Halbu ki, İlâhileşmektir insana düşen!
İBDA Sermayesinin ne demek olduğunu bu kıyas üzerinden süzmek mümkündür.
Evet, Deccalizmin tetikçiliğini yapan şeytanın dölleri, Allah’tan azade yeni bir dünya, -ki bundan dolayıdır ki sanal bir dünya- yaratmak istiyorlar ve bu dünyanın içerisinde de kendi düzenlerini kurmak istiyorlar.
İşte sanal para denilen mefhum da böyle bir dünya düzeninin parası!
Kripto para olarak isimlendirilmesinin yegâne sebebi de, paranın sahibi olarak kendilerini görünmez kılmak istemeleri!
La teşbih, “Zuhrunun şiddetinden gaib olan Allah”ı taklid etmek istemeleri!
Halbu ki, “insan nedir?” sualinden ziyade, “insan ne değildir?” suali üzerinden yürümek gerekiyordu.
“İnsan ne değildir?” sualinin cevabı, tek cümle ile, “insan, Allah değildir” şeklindedir.
Dolayısıyla da insan, herşey olabilir, fakat sadece ve sadece “İlâh” olamaz!
İBDA Sermayesi’nde niçin “Her şey O değil, O’ndandır; bu mânâda O’dur” kaydı düşüldüğünü anlayan beri gelsin!
Kafir kul ile Mü’min kul arasındaki fark tam da bu terkibi hükmün ifade ettiği mânâ üzerinden anlamlı!
Rene Descartes’ın Düalizm kanalından modern dünyaya çaktığı kazığın mahiyetini anlayan da beri gelsin!
Deccalizmin tetikçiliğini yapan şeytanın dölleri, ilkin yeni bir dünya yaratmak, sonrasında ise bu dünya içerisinde yaşama iradesi gerçekleştirecek yeni “tür” insan inşa etmek ve inşa edilen bu yeni “tür” için de yeni semboller meydana getirmek istiyorlar.
Altın madeni yerine ikame edilmek istenen “kripto para” esprisini bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor! Şimdi dikkat!
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü şöyle buyurdu (meâlen):
“Fırat nehrinin suyu çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana çıkmadıkça ve kurtulup kazanan ben olayım diye birbiriyle çarpışan her yüz kişiden doksan dokuzu ölmedikçe kıyamet kopmaz.” (Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 25)
Yukarıdaki kutsî hadîs hakkında tevil ve tabir yapmak bize düşmez, haddimiz değil. Sadece mevzuumuzla ilintili olarak nasiplenmek derdindeyiz. Nasibimize düşen her neyse, o da sadece bizi bağlar. Bu çerçeveden olarak;
Klasik bilgi kaynaklarında bu hadîs, kıyamet gününe yakın bir zamanda Fırat Nehri’nin altın bir dağ üzerinden yahut altın hazine üzerinden açılacağını haber veriyor şeklinde tevil ve tabir edilmiştir.
Yani Fırat Nehri’nin suyunun çekilmesi durumunda altından bir dağın ortaya çıkacağını ve buradan nasiplenmek isteyenlerin birbirleriyle kıyasıya savaşacaklarını haber veriyor.
Bu hadise yaşanacak fitnelerin bir kısmıdır. Allah Resûlü, bu hadiseye şahit olan kimselere o altından nasiplenmemelerini öğütlemiştir.
Mevzuya dahil olan 10 kişiden dokuzunun telef olacağını da haber veriyorlar. Çünkü bu fitneden çok kimse kurtulamayacaktır.
Kıyametten önce meydana gelecek bu nevi olayları anlatan başka bir rivayete göre Allah Resûlü (meâlen): “Yeryüzü bütün değerlerini, altın ve gümüşten sütunlar halinde kusacaktır” buyurmuşlardır. (Müslim, Zekât 62).
Fırat’ın kurumasıyla ortaya çıkacak olan bu hazine acaba bugünkü Fırat nehrinin yatağında mı bulunmaktadır?
Yoksa bu nehrin yatağı herhangi bir sebeple değişecek midir?
Malum hadîs’te bu sorunun cevabı bulunmamaktadır.
Binlerce kilometre uzunluğundaki toprakları sulayıp âbâd eden bu bereketli ırmağın kuruması, şüphesiz ki milyonlarca insanın da helâk olup gitmesi demektir.
Şimdi de sözkonusu “hadîs’te bizim dikkatimizi çeken nedir?” suali üzerinde durmaya çalışalım.
Dediğim gibi, burada söylenecek her söz şahsımıza aittir ve hiç kimseyi bağlamaz.
Her şeyi hakkıyla bilen ise sadece ve sadece Allah Azze ve Celle!
Ta başından beri anlatmaya çalıştığımız mevzular muvacehesinde bizim ilk dikkatimizi çeken şey şudur.
Her şeyden evvel Fırat Nehri’nin suyunun çekilmesinden ve altından bir dağın ortaya çıkmasından söz ediliyor.
Bir nehir yatağından suyunun çekilmesi ne anlama geliyor?
Hiç şüphesiz ki bir nehir suyunu çekip kuruduğunda orada o nehirden hiçbir eser kalmaz.
Adı sanı yok olur.
Öyle ya, su hayattır ve suyun olmadığı yerde ölü bir hayat veya varlık vardır. Diğer bir ifadeyle de ruhsuz bir varlık, yani madde veya maden!
Fırat nehrini “fıtrat” olarak okumak mümkün müdür?
Okunabilirse eğer, mevzuun tevil ve tabiri çok daha kolay ve güzel olurdu.
Ama biz mevzuyu bu veçhesiyle değil de, bir ruhsuz varlık veya madenler çerçevesinde okumaktan yanayız.
Ne demiştik mevzu içerisinde?
Kripto para, sanal dünyada altın madeninin yerine ikame edilmek istenmektedir.
Altın madeninin Allah’a ve güneşe remz olduğuna işaret etmiştik sözkonusu anlatımlarda.
Güneş ki, aynı zamanda muktedir veya iktidar olmayı da temsil eder.
Altın madeninin “madenî ruh”a sahib olması bir yana, “değer ölçüsü” şeklinde içtimaî hayatta büyük ve müstesna bir karşılığının olduğu izahtan varestedir.
Bu tür özellikleri olan bir madenin ne idüğü belirsiz sanal (zan al!) bir alemde dolaşıma sokulan “kripto para” ile kıyaslanması sizce neyi ifade ediyor?
Bana der ki, “kripto para” bir tür “ruhsuz maden veya altın”dır.
Yani suyu çekilmiş bir nehirden sonra ortaya çıkacak olan bir tür “değer ölçüsü”dür.
Hal böyle olunca da, Deccalizmin tetikçiliğini yapan şeytanın döllerinin yeni dünya düzenlerinde altın olarak neyi teklif ettikleri üzerinde çokça düşünmek gerekiyor.
Bulaşmamak ve uzak durmak en iyisi!